İNSANA ULAŞMAK

İnsanoğlunun yaratılışına, doğuştan getirdiği yetilerine, insanı insan yapan özelliklerine bakıldığında insanın dünyadaki en kusursuz varlık olduğunu görmek, o kadar da zor olmayacaktır. Yaratılan diğer her varlık sanki insanın hizmetine sunulmuş gibidir. İnsan, kainattaki sistemin bir parçası olan bu küçük dünyanın kocaman bir parçası olarak adeta sistemin olmazsa olmazıdır. Ancak insanın yaratılış itibariyle diğer canlılardan bu kadar üstün bir halde olması onun yaşadığı hayatta bir yerlere gelmesini sağlamak için pek de yeterli değildir. Nihayetinde kullanılmayan, kullanılamayan özellikler hiçbir işe yaramayacaktır.
Fiziksel ve zihinsel fonksiyonları sağlıklı olarak çalışan bir insanın dünyada başaramayacağı herhangi bir şey olmadığına inanan biri olarak, asıl meselenin varlığı itibariyle bu kadar eşsiz olan bir canlının nasıl yetiştirileceği ve gelişiminin parelelinde eğitiminin nasıl gerçekleştirileceği olduğunu düşünüyorum. Hatta zihinsel veya fiziksel bir takım engelleri olmasına rağmen başardıkları şeylerle kendilerine hayran bıraktıran insanları gördükçe uçurumların dahi bizi özgürlüğe itecek sonsuzluklar olduğunu düşünmekteyim. Yeter ki nasıl düşülmesi gerektiğini bilelim... Elbette doğuştan gelen genetik özelliklerimizle zihinsel fonksiyonlarımızdaki artılarla veya eksilerle dünyaya geliyoruz. Zeka faktörü bizi belki bir adım öteye götüren, belki bir adım geride bırakan en önemli özelliklerimizden biri olarak bireysel farklılıklar noktasında öne çıkıyor. Ancak bir insanın salt zeka ayrıcalığının dahi onun geride kalmasına sebep olacağını; arkadaşları arasında sınıf ortamında kolay öğrenebildiği için çalışma gereksinimi duymayan öğrenci profilinin, sınıf ortamında zor öğrenen fakat istikrarlı bir biçimde çalışma alışkanlığı edinmiş öğrenci profiline nazaran başarı noktasında geride kaldığını görerek rahatça ortaya koyabiliriz. Bize nasıl düşmemiz gerektiğini öğretemeyen; ya da "asla düşmemelisin!" diye bizi komuta etmeye çalışan bir sistem ile eğitilmeye, yetiştirilmeye çalışıyoruz. Belki düşmeyi bilmediğimizden acıyor kollarımız, bacaklarımız... Belki bu yüzden düşünce yaşarıyor gözlerimiz, ıstırap veriyor düşmelerimiz... İçimizde bize ölene dek yetecek kadar güç olduğunu bize öğretemiyorlar, bu bilinci sağlayamıyorlar belki... Neyse...
"Çevresel faktörler" ibaresini çokça duymuşuzdur. İnsan olarak yaşanılan çevrenin bir parçası olmaksa, çocukken sokağa çıkılan ilk günlerle başlar. Enteresan bir macera yaşatacak oyunun senaryosunun ilk parçasıdır, bir çocuk için evinin bulunduğu mahallede ilk defa bulunmak... Baş rolde ise kendini görmektedir. Mahalleler... Yığın yığın apartmanların bulunduğu, yüzlerce arabanın gelip geçtiği, bin bir türlü tehlikenin kol gezdiği yerlerdir, özellikle içerisinde ilk defa bulunmak durumunda olan çocuklar için. O yığın yığın apartmanlarda yaşayan farklı özelliklere sahip ailelerin yetiştirdikleri çocuklarla arkadaş olma çabasına giren çocuk için ilerleyen yaşamını etkileyecek sosyo-psikolojik bir süreçtir sürekli etkileşim içerisinde olduğu mahallesinde geçirdiği zamanlar. Hele hele mütemadiyen adres değiştiren bir ailenin ferdi ise; defalarca parçalanacak kalbinin mimarı, çizilecek yüzünün, yanacak canının tamircisi olmayı öğrenmesi gerekecektir. Çevresinde, okulda yansıttığı şey ise, ailesinin ta kendisidir. Şayet evinde gördükleri, öğrendikleri onun toplumda kabul görmesine yetmiyorsa, dışlanır ve dışlandıkça da gelecekteki hayatından ilk kayıplarını vermeye başlar. Bireylerin toplumsal rollerini kazanırkenki en önemli yer ise, hiç kuşkusuz aile ortamıdır. Ebeveynler çocuk sahibi olmadan önce o çocukları sosyal yaşama ve eğitim hayatına hazırlarken yaşayacaklarının ve çocuklarına yaşatacaklarının ne kadar ehemmiyetli ve meşakkatli olduğunun farkında değillerse; çocuklarının gelişim evrelerini takip edemeyecek ve çocuklarına gelişim görevlerini kazandıramayacaklardır. Çocuk yaşlarda verilen sadece tuvalet eğitiminin dahi ileriki yaşları, hatta yetişkinlik dönemini bile doğrudan etkilediği gerçeğine bakarak da aile faktörünün ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.
Öte yandan kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, eşref-i mahluk, yaratılmışların en şereflisi, diye bahsedilen insanın anlatılsa dimağları kurutacak pek çok özelliklerle dünyaya geldiğini fakat yine Kur'an'da, ama aşağıların en aşağısı oldu, diye de en aşağı hale gelebileceğinden yola çıkarak, tıpkı manen aşağı veya yukarı olacağı misali; dünyaya geldiği aileden aldığı temel özellikleriyle ve ailesinden gördükleriyle, çevresiyle etkileşimdeki yaşantılarıyla ve eğitim ortamında edindiği rolüyle bireysel olarak etkin, kendini gerçekleştiren, başarılı ve istikrarlı bir birey olacağı gibi, kendi içine kapanmış, kötümser, melankolik ve problemli bir birey haline gelebileceğini de anlayabiliriz.
Tüm bu yazdıklarım bir yana, "bireysel farklılıklar nelerdir?" sorusunun cevabı aşağıda duruyor:
* Olguları/ kavramları ilişkileri kavrama/hatırlama yeteneği
* Fiziksel, duygusal ve sosyal gelişim
* Öğrenme arzusu, motivasyonu
* Öğrenme biçimleri (tercihleri)
* Bireysel ve/veya grupla çalışma yeteneği
* Kas koordinasyonu
* Okuma ve dinleme yeteneği
* Kendini sözlü ve/veya yazılı ifade etme yeteneği
* Öğrenme hızı ve kapasitesi
(Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme - Prof. Dr. Halil İbrahim YALIN)
Asıl meselenin bu farklılar değil de, bu farklılıklara sebep olan şeyler olduğunu düşündüğümden yazımda ağırlıklı olarak bireysel farklılıkların psikolojik sebepleri üzerinde durmaya çalıştım. En başta aile içerisinde, ardından çevreyle etkileşimde şekillenen ve hayatımız boyunca yaşadığımız acı dolu anlar, travmalar, kayıplar ve daha pek çok sebeplerle bozulan ama daima düzelmesi için çabaladığımız psikolojimiz... Bozuk psikolojilerle gittiğimiz ilk ve orta öğretim düzeylerindeki rehberlik ve danışmanlık uygulamalarının da öğrencileri tanımak, tanıma aşaması ve sonrasında onlar için uygun ortak öğretim tasarımı düzenlemek noktasında çok yetersiz olunca; değişen, karmaşıklaşan ve zorlaşan dünya hayatında normal seviyede bir zekayla dünyaya gelen bir çocuk; olguları, kavramları hatırlayabilmek için huzurlu bir aile ortamı bulamadıysa; fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimi açısından onu başlı başına bir kişilik sahibi olarak kabul eden, bedenindeki ruhundaki değişmeleri anlayışla karşılayan ve onun sosyal gelişimi için hiçbir çabada bulunmayan bir ailenin ferdi ise kas koordinasyonu yeterince gelişemeyecek; daha ilk okul sıralarında dahi öğrenme arzusunu ve motivasyonunu o içine kapanmış ruh haliyle, o kendisine güvenmeyen veya güvenemeyen karakteristik özellikleriyle okul ortamında bireysel ve/veya grupla çalışma yeteneğini çok fazla hatta belki de hiç geliştiremeyecek ve okuma ve dinleme yeteneği diğer arkadaşlarından oldukça geride kalacak, nihayetinde kendini sözlü ve/veya yazılı olarak ifade edemeyecek, en sonunda da öğrenme hızı düşecek ve bilgi kapasitesi geride kalacaktır.
Zor öğrenen öğrenci; dikkati çabuk dağılan, diğer arkadaşları arasında giriş davranışları açısından geride olan, derslerine gelmeden önce hazırlık yapmayıp hazır bulunuşluk seviyesini düşüren dolayısıyla da derse adapte olamayan ve başarı grafiği düştükçe de dersten uzaklaşan, derse çalışamayan öğrencidir. Kolay öğrenen öğrenci ise, giriş davranışları açısından ileride olan, derse hazır bulunuşluğunu ders öncesinde öğreneceği konular üzerine araştırmalar yaparak ve çalışarak artıran, ders motivasyonunu derste derse katılarak iyice yükselten, başarı grafiği yükseldikçe derslerine çalışma hevesi iyice yükselen, öğrenme hızı ve kapasitesi yüksek olan öğrencilerdir. Hiçbir varlığın aynı olmadığı gerçeğiyle insanların öğrenme biçimlerinin de farklı olacağı düşünüldüğünde, çabuk sıkılan ve dersten kısa bir zamanda uzaklaşan öğrenciler için görsel tasarımlar yaratıcılıkla işlenmeli ve ders esnasında konulara yönelik oyunları öğrencilerin oynaması sağlanarak öğrencilerin dağılan dikkatlerini tekrar konu üzerine toplamak gerekmektedir. Öte yandan belki diğer bir grup öğrenci ise daha sessiz ve özellikle kitap üzerinde okuyup okuduklarını not ederek öğrenme biçimini seçebilmektedir. Bir diğer öğrenci grubu içinse, sadece öğretmenini dinleyerek anlatılanları uygulamak yeterli olabilmektedir. Tartışma ortamının derste sağlanması yöntemini, birbirinden tamamen farklı fikirlerin zihinler üzerinde savaştırıldığı beyin fırtınası yönteminin uygulanmasını, öğretmenin soru-cevap yöntemini uygulamasıyla cevapları bilerek öne çıktığı için bu yöntemi benimseyen öğrenciler de olabilmektedir. Uygulanacak öğretim metodunun belirlenmesi işini en iyi yapabilecek olan, hiç kuşkusuz öğretim tasarımını her yönüyle düzenleyen ve amaçlarını en ince ayrıntılarına kadar analiz eden öğretmenlerdir. Dileğimiz ve isteğimiz de budur ki, bütün öğretmenler işlerini en iyi şekilde yapsınlar ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız vatanımıza ve milletimize hayırlı, faydalı birer vatandaş olarak yetiştirilebilsinler.
Muhammet DURDU
Zor öğrenen öğrenci; dikkati çabuk dağılan, diğer arkadaşları arasında giriş davranışları açısından geride olan, derslerine gelmeden önce hazırlık yapmayıp hazır bulunuşluk seviyesini düşüren dolayısıyla da derse adapte olamayan ve başarı grafiği düştükçe de dersten uzaklaşan, derse çalışamayan öğrencidir. Kolay öğrenen öğrenci ise, giriş davranışları açısından ileride olan, derse hazır bulunuşluğunu ders öncesinde öğreneceği konular üzerine araştırmalar yaparak ve çalışarak artıran, ders motivasyonunu derste derse katılarak iyice yükselten, başarı grafiği yükseldikçe derslerine çalışma hevesi iyice yükselen, öğrenme hızı ve kapasitesi yüksek olan öğrencilerdir. Hiçbir varlığın aynı olmadığı gerçeğiyle insanların öğrenme biçimlerinin de farklı olacağı düşünüldüğünde, çabuk sıkılan ve dersten kısa bir zamanda uzaklaşan öğrenciler için görsel tasarımlar yaratıcılıkla işlenmeli ve ders esnasında konulara yönelik oyunları öğrencilerin oynaması sağlanarak öğrencilerin dağılan dikkatlerini tekrar konu üzerine toplamak gerekmektedir. Öte yandan belki diğer bir grup öğrenci ise daha sessiz ve özellikle kitap üzerinde okuyup okuduklarını not ederek öğrenme biçimini seçebilmektedir. Bir diğer öğrenci grubu içinse, sadece öğretmenini dinleyerek anlatılanları uygulamak yeterli olabilmektedir. Tartışma ortamının derste sağlanması yöntemini, birbirinden tamamen farklı fikirlerin zihinler üzerinde savaştırıldığı beyin fırtınası yönteminin uygulanmasını, öğretmenin soru-cevap yöntemini uygulamasıyla cevapları bilerek öne çıktığı için bu yöntemi benimseyen öğrenciler de olabilmektedir. Uygulanacak öğretim metodunun belirlenmesi işini en iyi yapabilecek olan, hiç kuşkusuz öğretim tasarımını her yönüyle düzenleyen ve amaçlarını en ince ayrıntılarına kadar analiz eden öğretmenlerdir. Dileğimiz ve isteğimiz de budur ki, bütün öğretmenler işlerini en iyi şekilde yapsınlar ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız vatanımıza ve milletimize hayırlı, faydalı birer vatandaş olarak yetiştirilebilsinler.
Muhammet DURDU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder