16 Ekim 2012 Salı

Ne İçin Okula Gidiyoruz?... Okullarda Öğrenciler Yeterince Analiz Edilebiliyor Mu? Kişisel Gelişim İçin Okullar Ne Derece Yeterli?



YARATICILIĞIMIZI OKUL SIRALARINDA HAPSETTİK



Türkiye’de yaşıyorsanız, eğitim düzeylerinizdeki geçişleriniz hep bir öncekinden farklı bir sistemle gerçekleştirilmiştir. Eğitim sistemini gerçekleştirenler için asıl olan, öğrenciyi üniversite hayatına hazırlamak mı;  yoksa yaratılış itibariyle insanla birlikte gelen cevherin ortaya çıkartılmasını sağlamak mı, diye düşündüğünüzde gözünüzün önünden kendi eğitim hayatınızı geçirirseniz, sizdeki cevheri gören veya görmeye çabalayan, hatta en azından mevcut yeteneklerinizin, hayallerinizin ucundan bucağından farkına varabilen veya farkına varsa dahi size yol gösterebilen bir tek öğretmeninizin dahi olmadığını fark edebilirsiniz. Elbette okullar gelişim evrelerinin ve görevlerinin eğitsel boyuta geçirilmesini sağlamak için olmazsa olmaz yerlerdir, şeklinde düşünülmelidir. Hatta okullar, bu düşünceden çok daha fazlasını karşılayan yerlerdir. Okulların gerekliliğini veya önemini tartışmak, geleceği inşa etmek görevini üstlenmeye aday olan bizler için çok mantıksız olacaktır. Asıl düşünülmesi ve tartışılması gereken, okullarda devlet kanalıyla gerçekleştirilen eğitimin ve öğretimin birbirinden tamamen farklı özelliklere sahip, ancak ortak sınıflarda eğitilmeye çalışan bireyler için gerçekleştirilen öğrenme ortamının bireylerdeki cevherleri ortaya çıkartabiliyor ve geliştirebiliyor durumda olup olmadığıdır.

Bu ülkede yaşayan ve belli bir noktaya gelmiş olan bizler, eğitim hayatımız boyunca hep belli kalıpları kuşaktan kuşağa aktarmak kolaylığının ürünleri olan metotlarla yetiştirildik. Öte yandan nasıl ki evrende var olan her şey sürekli bir değişim içerisinde ise insanlar da kaçınılmaz değişimin birer parçalarıydılar. Eğitim-öğretim ortamları bu değişimlerin paralelinde hazırlanmalıydı ama maalesef bu yapılamadı.  Okullarda devlet kanalıyla gerçekleştirilen eğitimde özgün fikirlerin yer alamamış olması, geleceğin inşa edildiği okul sıralarındaki öğrencilerin fabrikalarda belirlenen standartlar ile üretilen bir ürün misali yetiştirmesine neden oldu. Bu durum bireylerin en önemli özellikleri olan kendilerini gerçekleştirmek görevinin yerine getirilememesine sebep olmakla beraber, bireyleri bir üst basamağa geçecekleri eğitim düzeylerinde her şeyi sıfırdan alarak öğrenmeye çalışmak zorunda bıraktı. Ölçme ve değerlendirme, eğitim sistemimizde bir araç olmaktan çok amaç haline geldi. 

Öğretmenlerimin gözlerimin içine baktığını gördüğümde, içimdeki ışıkla gözlerinin kamaştığını düşündüm hep. Bana dönüp, “pencereyi aç ve gözlerindeki o ışıkla karanlıkları aydınlat!” demelerini bekledim. Çünkü çocukken öğrendiğim bir şey vardı: Karanlıkta hiçbir şey gözükmüyordu. Bense, hiçbir şey bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyor olduğumu bilmek, dünyada öğrenilmesi gereken o kadar çok şey var ki, dedirtiyordu bana. Her anahtar her kilitli kapıyı açmıyordu. Belki ben de uzaklarda bir yerlerde karanlıkta kalmış odaların kilitli kapıları için bir anahtardım. Çocukluğumdaki karanlık korkumdan olsa gerek, hiçbir yer karanlık kalmasın istiyordum. Ben, öğretmenlerimin gözlerinin içine baktığımda gözkapaklarını kapattıklarını gördüğüm her anda gözlerimdeki ışıkla yanan heyecanımın sönmesiyle hüsran yaşadım. Bir gün benim de bir çocuğum olursa, çocuğumun gözlerindeki ışığın da hüsranla söneceği ihtimalini düşünerek, onu gideceği okula üzülerek göndereceğim. Fakat, kendi çocuğumun gözlerinin içine baktığım her an, o masum gözlerinden parıl parıl yayılan o özel ışığın o gözlerden bütün dünyayı aydınlatması için çabalayacağım. Nihayetinde bir gün öğretmen olmayı başarırsam, her bir öğrencimin gözlerinin içine bu duygularla bakacağım. Çünkü her çocuk, karanlıktan korkar. Çünkü her çocuğun sadece onun aydınlatabileceği hayalleri vardır. 



Muhammet DURDU





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder