31 Ekim 2012 Çarşamba

"Eğitim Nedir?" Sorusu ve Verilen En Doğru Cevaplar - Eğitimle İlintili Kavramların Kavram Haritası

EĞİTİM NEDİR?

Eğitimin kendimce önemli gördüğüm kavramlarını ortaya koymak, eğitimi eğitimci olmak isteyen, eğitim-öğretim ortamlarında eğitim gören ve toplum içerisinde sosyal ortamlarda insanların problemli durumları için sıkça vurgulanan "eğitim şart!" sözündeki eğitimin ne demek olduğunu toplumun her kesimi için anlaşılır kılabilmek adına; tanım, öğretim, amaç ve görev, iletişim, alan ve işlev başlıkları altında bir kavram haritası oluşturmaya çalıştım.





Geçmişten bugüne çok büyük önem arz eden ve gelecekte de önemi ve değeri yadsınamayacak kadar büyük olacak olan eğitim için, tarih boyunca pek çok önemli şahsiyet ve akım tarafından tanım yapılmıştır. Bu tanımlardan önemli bulduklarımı aşağıda sıraladım:

Sebahattin Ertürk'e göre eğitim (terbiye); bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişiklikler meydana getirme sürecidir.

Emile Durkheim'e göre eğitim; sosyal hayat bakımından yetişmiş nesillerin, henüz bu hayata ulaşamamış olan nesiller üzerindeki etkileridir.

J.J. Rousseau'ya göre eğitim; tabiata göre insan yetiştirmedir.

İsmail Hakkı Baltacıoğlu'na göre eğitim; çocukların hayata hazırlanması sürecidir.

Yusuf Has Hacip'e göre eğitim; olumlu davranışları kazanma ve bu şekilde hayata hazırlanma sürecidir.

Sati Bey'e göre eğitim; bireyin özel kabiliyetlerini köreltmeksizin genel kabiliyetlerini arttırmayı ve maharet sahibi yapmayı amaçlayan bir faaliyettir.

Mümtaz Turhan'a göre eğitim; kültürü bir değer olarak genç nesillere kazandırmak ve mevcut kültürün geliştirilmesini sağlamaktır.

W. Ralph Tyler'e göre eğitim; kişinin davranış örüntülerini değiştirme sürecidir.

Cemal Yıldırım'a göre eğitim; insan davranışlarında bilgi, beceri, anlayış, ilgi, tavır, karakter vesair önemli sayılan kişilik nitelikleri yönünden belli değişmeler sağlamak amacıyla yürütülen düzenli bir etkileşimdir.

Durmuş Ali Özçelik'e göre eğitim; kişinin anlayışından hareketle, kişinin davranışlarında, kendi yaşantısı yoluyla istendik yönde ve bir dereceye kadar kalıcı değişmeler meydana getirme sürecidir.

Nurettin Fidan'a göre eğitim; insanları belli amaçlara göre yetiştirme sürecidir.

Cevat Alkam'a göre eğitim; bireyin belirli hedefler yönünde maksatlı olarak kendi yaşantıları yoluyla davranışlarını değiştirmesi, kişinin yeteneklerini çeşitli yönlerden birey ve toplum için uygun ve dengeli olarak geliştirmesidir.

İdealizm'e göre eğitim; insanın bilinçlice ve özgürce Allah'a ulaşmak için sürdürdüğü aralıksız çabalardır.

Realizm'e göre eğitim; yeni kuşaklara kültürel mirası aktararak, onları uyuma hazırlama sürecidir.

Pragmatizm'e göre eğitim; kişiyi yaşantılarını inşa yoluyla yeniden yetiştirme sürecidir.

Politeknikçilere (Marxizm'e) göre eğitim; insanı çok yönlü ele alma, doğayı denetleyerek onu değiştirecek ve üretimde bulunacak biçimde yetiştirme sürecidir.

Naturalizm'e göre eğitim; kişinin doğal olgunlaşmasını arttırma ve onun bu özelliğini göstermesini sağlama işidir.

Görüldüğü gibi eğitim tanımlanmak istendiğinde genelde aynı terimler üzerinde durulmakta ve ifadeler birbirine benzemektedir. Ben de yaşam boyu eğitim içerisinde bulunacak bir birey olarak eğitim için kullanılan bütün terimleri içine alacak bir tanım yapmak istedim. Aslında tanımımı biraz uzun bulmama rağmen, eğitimin kapsamlı bir konu olması hasebiyle bu şekilde uzun bir tanım yapmakta beis görmedim.

Benim eğitim tanımımsa şöyledir:
Bireylerin toplumun bir parçası olarak sosyal, öz güveni yüksek ve kendilerini gerçekleştirebildikleri bir yaşama sahip olabilmeleri için, formal ve informal ortamlarda etkileşime girerek istendik yönde ve bir dereceye kadar kalıcı davranış değişikliği geçirme süreçleriyle birlikte yaşamları boyunca edindikleri kazanımlara eğitim denir.




Muhammet DURDU

28 Ekim 2012 Pazar

Teknolojinin Eğitimi Fethi: Fatih Projesi! Fatih Projesi İçin Öğretmenler ve Öğrenciler Hazır Mı?

EĞİTİM-ÖĞRETİM ORTAMLARINDA TEKNOLOJİ ÇAĞI

Fırsatları Artırma ve Teknolojiyi İyileştirme Hareketi (Fatih) kapsamında, bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) eğitimde kullanılmasının geliştirilmesi ve ülke çapında ilk, orta ve okul öncesi düzeylerindeki okullarda internet ve bilgisayar kullanımının yaygınlaştırılması amaçlanmış, eğitim-öğretim programlarının bilişim teknolojilerinin zengin kaynaklarıyla şekillendirilerek gerçekleştirilmesi düşünülmüştür. 2010 yılında gündeme gelen ve 3 yıl içerisinde tamamlanması planlanan Fatih projesi için "eğitimde bir reform niteliği taşımaktadır." denmesi, bu hareketin mahiyetini tam olarak yansıtmaktadır. Fatih projesi öncesinde eğitimde "her okula bir bilgisayar" anlayışının yerini, Fatih projesiyle "her öğrenciye bir tablet, her sınıfa bir bilgisayar" düşüncesinin almış olması, hem öğrenciler hem de öğretmenler için yeni ve bambaşka bir eğitim-öğretim hayatının başlıyor olması demektir. Devlet eliyle gerçekleştirilen eğitimde, çağın gereklerini tam manasıyla taşıyan teknolojik cihazların okullarda kullanılmaya başlanması ve öğrencilerin bu cihazlardan istifade etmesiyle eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması adına önemli bir adım atılması hiç kuşkusuz gerçekleşecektir. Her sınıfta akıllı tahta, projeksiyon cihazı, dizüstü bilgisayar, çok fonksiyonlu fotokopi makinesi gibi cihazların yer alacak olması, öğrencilerin birden çok bilgiye bir anda ulaşmasını, verimli öğrenmelerinin gerçekleştirilmesini, eğitim-öğretim programlarının eğlenceli hale gelmesini ve bilgilerinin kalıcı olmasını sağlayacaktır. Her öğrencinin bir tablet bilgisayara sahip olacağı ve bu bilgisayar üzerinden, o an takip ettiği derse yönelik sanal tasarımlardan  istifade ederek daha eğlenceli bir şekilde öğrenebileceği ve istediği bilgiye anında ulaşabileceği bir eğitim ortamının öğrencilere getirilerinin insan beyninin yaratıcı gücüyle sınırsız hale geleceği gibi, bu ortamı düzenleyecek olan ve öğrencilere sunumunu doğru bir şekilde  gerçekleştirilmesini sağlayacak öğretmenler içinse bilgi ve iletişim teknojileri hakkında yeterli kapasiteye gelmeleri ve her an kendilerini yenilemeleri noktasında hem öğrenen hem öğreten konumuna gelmeleri demektir. Her branştan  öğretmenin kendi branşıyla alakalı materyalleri bilgisayar ortamında hazırlayabilecek donamıma sahip olması gerekmektedir ki öğrenciler sınıflarındaki teknolojik cihazlardan ve ellerindeki tabletlerden yeterince istifade edebilsinler.

Fatih Projesi denince akla ilk gelen ve herkesin de en çok üzerinde durduğu şey hiç kuşkusuz akıl tahtadır. Pekiyi ya akıl tahta nedir, nasıl çalışır, özellikleri nelerdir? Nedir akıl tahtayı bu kadar özel kılan? Dilerseniz, tüm bu soruların cevabını aşadağıdaki videoyu izleyerek öğrenebilirsiniz.



                                       
Android İşletim Sistemli Cihazlar
 Geliştirilen yeni tasarım bilgisayarlar ve akıllı cihaz sistemleri sayesinde bilgisayarlar ile yapılacak tasarımlar, hayal gücünün özgürlüğüyle de birleşince hem sınırsız çeşit imkanın olması ayrıcalığını getirmiş hem de  tüm bu çeşitlerin her ortamda kullanılabilirlik özelliğinin bulunmasıyla birlikte her türden iş için kolaylık sağlamıştır. Hiç kuşkusuz ki bu yaratıcı tasarımlara özellikle eğitim-öğretim ortamlarında ihtiyaç vardır. Eğitimin yeni çağı özelliğini taşıyan Fatih projesi içinse, bilgisayar ortamları için hazırlanmış materyal tasarımı ihtiyacı doğmuştur. Ancak dağıtılan tablet bilgisayarlara bakıldığında, öğrenciler için sadece iki oyun üzerinde çalışılmış olduğu görülmektedir. Bu oyunlar da; kelime haznesinin geliştirilmesinin amaçlandığı kelime oyunu ve trafik kurallarının öğretilmesinin amaçlandığı trafik oyunudur. Halbuki okul öncesiyle eğitim hayatına başlayan ve orta öğretim düzeyiyle de 12 yıllık eğitim-öğretim hayatını tamamlayan ve bu süre içerisinde pek çok konuya vakıf olmuş olması gereken öğrenciler için her düzeyde ve her öğrenciye hitap edecek eğitici öğretici oyunların tablet bilgisayarlarda yer alması gerekmektedir. Bu itibarla her düzeyden öğrenci üzerinde yapılan araştırmalar ve yapılan testler sonucunda öğrencilerin severek oynadıkları oyunlar belirlenmeli, bu oyunlar dersler paralelinde düzenlenerek eğitim ortamlarına sağlıklı bir şekilde aktarılmalıdır. Öğrencilere tablet bilgisayarlarında oyun tasarımları sunarken asıl amaç, onlara hitap eden ve oynarken güzel vakit geçirebilecekleri oyunlar tasarlamak olmalıdır. Örneğin, öğrenciler için tasarlanacak bir tablet oyunu, android işletim sistemli akıllı cihazlardaki oyun örnekleri ele alınarak tasarlanabilir. Bu sayede  öğrencilerin 5 duyu organına hitap edebilecek oyunlar ortaya çıkacak ve öğrenciler de bu oyunları severek ve isteyerek oynayarak öğrenmeleri gereken bilgileri daha iyi  öğrenebileceklerdir.




Eğitim-öğretim ortamlarındaki materyal tasarım işi, her branştan öğretmenin yerine getirmesi gereken bir görevdir. Fakat mesele bilgisayar teknolojisini kullanarak tasarım gerçekleştirmek olduğunda, alışıla gelmiş tasarımları görmekteyiz. Cüre ve Özdener'in yaptığı bir araştırmayla bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanımı konusunda öğretmenlerde ciddi eksiklikler olduğu anlaşılmıştır. Çalışmalarında gerçekleştirdikleri uygulama sınav sonuçlarına göre; başarı ortalamasının en yüksek olduğu kelime işlemciler uygulamasında bile öğretmenlerin %80'inin satır aralığını değiştirebilme, %55'inin sayfa kenar boşluklarını ayarlayabilme ve sayfa numarası ekleme davranışlarını gerçekleştiremediklerini gözlemişlerdir. Bilgisayar teknolojilerinin kullanabilme uygulamasında ise, öğretmenlerin %95'inin tarayıcı, %55'inin digital fotoğraf makinesi, %80'inin projeksiyon cihazı gibi çevre birimlerini kullanamadığını tespit etmişlerdir. Bu tabloya bakıldığında eğitimde reform niteliği taşıyan ve teknolojiyi temel alan bir anlayışla eğitim-öğretimin gerçekleştirileceği Fatih Projesi'nde sınıflarda eğitim-öğretimi gerçekleştirecek olan öğretmenlerin yetersiz olduğu görülmektedir. Fakat bilgi ve iletişim teknolojilerinin ışığında gerçekleştirilecek bir eğitimde en önemli rol öğretmenlere düşmektedir. Her branştan öğretmenlerin o branş konularına yönelik kavramlar ve kazandırılması gereken davranışlar için tasarlanması gereken materyallerin bilgisayar ortamında tasarlayabilecek kapasitede olmaları gerekir. Şayet branş öğretmenleri bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda yeterli olursa, kendi alanlarıyla ilgili konuların kavratılmasına yönelik en iyi materyalleri kendileri rahatlıkla tasarlayabilirler. Ancak bu durumun tersi düşünüldüğünde, her dersin materyal tasarımını tasarım uzmanlarının yapması durumu ortaya çıkacaktır ki bu da hem tasarım ürünlerinin hazırlanması sürecini uzatacak hem de  kazandırılması gereken davranışların gerekli düzeylerde kazandırılamamasına sebep olacaktır. İşte tam da bu yüzden hizmetiçi eğitim kapsamında üniversitelerin bilgisayar ve öğretim teknolojileri eğitimi bölümünden mezun olmuş öğretmenler kanalıyla  her branştan öğretmenin bilişim teknolojilerinin verimli bir şekilde kullanılması, bilgisayar ortamında tasarım yapabilme davranışlarının kazandırılması ve teknolojinin temel alındığı eğitim-öğretimin en iyi şekilde gerçekleştirilebilmesini sağlayacak davranışların kazandırılması için eğitilmesi gerekmektedir. Bu sayede okullardaki bilgi ve iletişim teknolojilerinin kullanım verimliliği artacak, öğrenciler karşısında model olan öğretmenler, öğrencilere teknolojinin kullanılması noktasında çok iyi birer örnek olacaktır. Bu amaçla Fatih Projesi kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı'na özel bir sosyal medya kurularak tıpkı facebook ve twitter üzerinden paylaşım yapıldığı gibi MEB'in bu özel paylaşım platformu aracılığıyla da öğretmenlerin kendi aralarında sürekli olarak iletişim içerisinde olmalarının sağlanması düşünülmüştür.  Böylelikle bir öğretmenimizin bireysel keşifi bütün öğretmenlerimizce kullanılabilen bir tasarım haline gelebilir, sistemler üzerindeki aksaklıkların, küçük çaplı problemlerin giderilmesi sağlanabilir. Netice itibariyle en çok öğretmenlerin yeterlilik seviyeleri ve bu seviyelerin yükseltilmesi için çalışmalarda bulunulması gerekmektedir.




Muhammet DURDU

21 Ekim 2012 Pazar

Bireysel Farklılıkların Oluşma Sebepleri ve Eğitim-Öğretim Ortamlarındaki Bireysel Farklılıkların Öğrenme Üzerindeki Etkileri

İNSANA ULAŞMAK


İnsanoğlunun yaratılışına, doğuştan getirdiği yetilerine, insanı insan yapan özelliklerine bakıldığında insanın dünyadaki en kusursuz varlık olduğunu görmek, o kadar da zor olmayacaktır. Yaratılan diğer her varlık sanki insanın hizmetine sunulmuş gibidir. İnsan, kainattaki sistemin bir parçası olan bu küçük dünyanın kocaman bir parçası olarak adeta sistemin olmazsa olmazıdır. Ancak insanın yaratılış itibariyle diğer canlılardan bu kadar üstün bir halde olması onun yaşadığı hayatta  bir yerlere gelmesini sağlamak için pek de yeterli değildir. Nihayetinde kullanılmayan, kullanılamayan özellikler hiçbir işe yaramayacaktır.



Fiziksel ve zihinsel fonksiyonları sağlıklı olarak çalışan bir insanın dünyada başaramayacağı herhangi bir şey olmadığına inanan biri olarak, asıl meselenin varlığı itibariyle bu kadar eşsiz olan bir canlının nasıl yetiştirileceği ve gelişiminin parelelinde eğitiminin nasıl gerçekleştirileceği olduğunu düşünüyorum. Hatta zihinsel veya fiziksel bir takım engelleri olmasına rağmen başardıkları şeylerle kendilerine hayran bıraktıran insanları gördükçe uçurumların  dahi bizi özgürlüğe itecek sonsuzluklar olduğunu düşünmekteyim. Yeter ki nasıl düşülmesi gerektiğini bilelim... Elbette doğuştan gelen genetik özelliklerimizle zihinsel fonksiyonlarımızdaki artılarla veya eksilerle dünyaya geliyoruz. Zeka faktörü bizi belki bir adım öteye götüren, belki bir adım geride bırakan en önemli özelliklerimizden biri olarak bireysel farklılıklar noktasında öne çıkıyor. Ancak bir insanın salt zeka ayrıcalığının dahi onun geride kalmasına sebep olacağını; arkadaşları arasında sınıf ortamında kolay öğrenebildiği için çalışma gereksinimi duymayan öğrenci profilinin, sınıf ortamında zor öğrenen fakat istikrarlı bir biçimde çalışma alışkanlığı edinmiş öğrenci profiline nazaran başarı noktasında geride kaldığını görerek  rahatça ortaya koyabiliriz. Bize nasıl düşmemiz gerektiğini öğretemeyen; ya da "asla düşmemelisin!" diye bizi komuta etmeye çalışan bir sistem ile eğitilmeye, yetiştirilmeye çalışıyoruz. Belki  düşmeyi bilmediğimizden acıyor kollarımız, bacaklarımız... Belki bu yüzden düşünce yaşarıyor gözlerimiz, ıstırap veriyor düşmelerimiz... İçimizde bize ölene dek yetecek kadar güç olduğunu bize öğretemiyorlar, bu bilinci sağlayamıyorlar belki... Neyse...

"Çevresel faktörler" ibaresini çokça duymuşuzdur. İnsan olarak yaşanılan çevrenin bir parçası olmaksa, çocukken sokağa çıkılan ilk günlerle başlar. Enteresan bir macera yaşatacak oyunun senaryosunun ilk parçasıdır, bir çocuk için evinin bulunduğu mahallede ilk defa bulunmak... Baş rolde ise kendini görmektedir. Mahalleler... Yığın yığın apartmanların bulunduğu, yüzlerce arabanın gelip geçtiği, bin bir türlü tehlikenin kol gezdiği yerlerdir, özellikle içerisinde ilk defa bulunmak durumunda olan çocuklar için. O yığın yığın apartmanlarda yaşayan farklı özelliklere sahip ailelerin yetiştirdikleri çocuklarla arkadaş olma çabasına giren çocuk için ilerleyen yaşamını etkileyecek sosyo-psikolojik bir süreçtir sürekli etkileşim içerisinde olduğu mahallesinde geçirdiği zamanlar. Hele hele mütemadiyen adres değiştiren bir ailenin ferdi ise; defalarca parçalanacak kalbinin mimarı, çizilecek yüzünün, yanacak canının tamircisi olmayı öğrenmesi gerekecektir. Çevresinde, okulda yansıttığı şey ise, ailesinin ta kendisidir. Şayet evinde gördükleri, öğrendikleri onun toplumda kabul görmesine yetmiyorsa, dışlanır ve dışlandıkça da gelecekteki hayatından ilk kayıplarını vermeye başlar. Bireylerin toplumsal rollerini kazanırkenki en önemli yer ise, hiç kuşkusuz aile ortamıdır. Ebeveynler çocuk sahibi olmadan önce o çocukları sosyal yaşama ve eğitim hayatına hazırlarken yaşayacaklarının ve çocuklarına yaşatacaklarının ne kadar ehemmiyetli ve meşakkatli olduğunun farkında değillerse; çocuklarının gelişim evrelerini takip edemeyecek ve çocuklarına gelişim görevlerini kazandıramayacaklardır. Çocuk yaşlarda verilen sadece tuvalet eğitiminin dahi ileriki yaşları, hatta yetişkinlik dönemini bile doğrudan etkilediği gerçeğine bakarak da aile faktörünün ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.

Öte yandan kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de, eşref-i mahluk, yaratılmışların en şereflisi, diye bahsedilen insanın anlatılsa dimağları kurutacak pek çok özelliklerle dünyaya geldiğini fakat yine Kur'an'da, ama aşağıların en aşağısı oldu, diye de en aşağı hale gelebileceğinden yola çıkarak, tıpkı manen aşağı veya yukarı olacağı misali; dünyaya geldiği aileden aldığı temel özellikleriyle ve ailesinden gördükleriyle, çevresiyle etkileşimdeki yaşantılarıyla ve eğitim ortamında edindiği rolüyle bireysel olarak etkin, kendini gerçekleştiren, başarılı ve istikrarlı bir birey olacağı gibi, kendi içine kapanmış, kötümser, melankolik ve problemli bir birey haline gelebileceğini de anlayabiliriz.


Tüm bu yazdıklarım bir yana, "bireysel farklılıklar nelerdir?" sorusunun cevabı aşağıda duruyor:

* Olguları/ kavramları ilişkileri kavrama/hatırlama yeteneği
* Fiziksel, duygusal ve sosyal gelişim
* Öğrenme arzusu, motivasyonu
* Öğrenme biçimleri (tercihleri)
* Bireysel ve/veya grupla çalışma yeteneği
* Kas koordinasyonu
* Okuma ve dinleme yeteneği
* Kendini sözlü ve/veya yazılı ifade etme yeteneği
* Öğrenme hızı ve kapasitesi
(Öğretim Teknolojileri ve Materyal Geliştirme - Prof. Dr. Halil İbrahim YALIN)



Asıl meselenin bu farklılar değil de, bu farklılıklara sebep olan şeyler olduğunu düşündüğümden yazımda ağırlıklı olarak bireysel farklılıkların psikolojik sebepleri üzerinde durmaya çalıştım. En başta aile içerisinde, ardından çevreyle etkileşimde şekillenen ve hayatımız boyunca yaşadığımız acı dolu anlar, travmalar, kayıplar ve daha pek çok sebeplerle bozulan ama daima düzelmesi için çabaladığımız psikolojimiz... Bozuk psikolojilerle gittiğimiz ilk ve orta öğretim düzeylerindeki rehberlik ve danışmanlık uygulamalarının da öğrencileri tanımak, tanıma aşaması ve sonrasında onlar için uygun ortak öğretim tasarımı düzenlemek noktasında çok yetersiz olunca; değişen, karmaşıklaşan ve zorlaşan dünya hayatında normal seviyede bir zekayla dünyaya gelen bir çocuk; olguları, kavramları hatırlayabilmek için huzurlu bir aile ortamı bulamadıysa; fiziksel, duygusal ve sosyal gelişimi açısından onu başlı başına bir kişilik sahibi olarak kabul eden, bedenindeki ruhundaki değişmeleri anlayışla karşılayan ve onun sosyal gelişimi için hiçbir çabada bulunmayan bir ailenin ferdi ise kas koordinasyonu yeterince gelişemeyecek; daha ilk okul sıralarında dahi öğrenme arzusunu ve motivasyonunu o içine kapanmış ruh haliyle, o kendisine güvenmeyen veya güvenemeyen karakteristik özellikleriyle okul ortamında bireysel ve/veya grupla çalışma yeteneğini çok fazla hatta belki de hiç geliştiremeyecek ve okuma ve dinleme yeteneği diğer arkadaşlarından oldukça geride kalacak, nihayetinde kendini sözlü ve/veya yazılı olarak ifade edemeyecek, en sonunda da öğrenme hızı düşecek ve bilgi kapasitesi geride kalacaktır.

Zor öğrenen öğrenci; dikkati çabuk dağılan, diğer arkadaşları arasında giriş davranışları açısından geride olan, derslerine gelmeden önce hazırlık yapmayıp hazır bulunuşluk seviyesini düşüren dolayısıyla da derse adapte olamayan ve başarı grafiği düştükçe de dersten uzaklaşan, derse çalışamayan öğrencidir. Kolay öğrenen öğrenci ise, giriş davranışları açısından ileride olan, derse hazır bulunuşluğunu ders öncesinde öğreneceği konular üzerine araştırmalar yaparak ve çalışarak artıran, ders motivasyonunu derste derse katılarak iyice yükselten, başarı grafiği yükseldikçe derslerine çalışma hevesi iyice yükselen, öğrenme hızı ve kapasitesi yüksek olan öğrencilerdir. Hiçbir varlığın aynı olmadığı gerçeğiyle insanların öğrenme biçimlerinin de farklı olacağı düşünüldüğünde, çabuk sıkılan ve dersten kısa bir zamanda uzaklaşan öğrenciler için görsel tasarımlar yaratıcılıkla işlenmeli ve ders esnasında konulara yönelik oyunları öğrencilerin oynaması sağlanarak öğrencilerin dağılan dikkatlerini tekrar konu üzerine toplamak gerekmektedir. Öte yandan belki diğer bir grup öğrenci ise daha sessiz ve özellikle kitap üzerinde okuyup okuduklarını not ederek öğrenme biçimini seçebilmektedir. Bir diğer öğrenci grubu içinse, sadece öğretmenini dinleyerek anlatılanları uygulamak yeterli olabilmektedir. Tartışma ortamının derste sağlanması yöntemini, birbirinden tamamen farklı fikirlerin zihinler üzerinde savaştırıldığı beyin fırtınası yönteminin uygulanmasını, öğretmenin soru-cevap yöntemini uygulamasıyla cevapları bilerek öne çıktığı için bu yöntemi benimseyen öğrenciler de olabilmektedir. Uygulanacak öğretim metodunun belirlenmesi işini en iyi yapabilecek olan, hiç kuşkusuz öğretim tasarımını her yönüyle düzenleyen ve amaçlarını en ince ayrıntılarına kadar analiz eden öğretmenlerdir. Dileğimiz ve isteğimiz de budur ki, bütün öğretmenler işlerini en iyi şekilde yapsınlar ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımız  vatanımıza ve milletimize hayırlı, faydalı birer vatandaş olarak yetiştirilebilsinler.




Muhammet DURDU

16 Ekim 2012 Salı

Ne İçin Okula Gidiyoruz?... Okullarda Öğrenciler Yeterince Analiz Edilebiliyor Mu? Kişisel Gelişim İçin Okullar Ne Derece Yeterli?



YARATICILIĞIMIZI OKUL SIRALARINDA HAPSETTİK



Türkiye’de yaşıyorsanız, eğitim düzeylerinizdeki geçişleriniz hep bir öncekinden farklı bir sistemle gerçekleştirilmiştir. Eğitim sistemini gerçekleştirenler için asıl olan, öğrenciyi üniversite hayatına hazırlamak mı;  yoksa yaratılış itibariyle insanla birlikte gelen cevherin ortaya çıkartılmasını sağlamak mı, diye düşündüğünüzde gözünüzün önünden kendi eğitim hayatınızı geçirirseniz, sizdeki cevheri gören veya görmeye çabalayan, hatta en azından mevcut yeteneklerinizin, hayallerinizin ucundan bucağından farkına varabilen veya farkına varsa dahi size yol gösterebilen bir tek öğretmeninizin dahi olmadığını fark edebilirsiniz. Elbette okullar gelişim evrelerinin ve görevlerinin eğitsel boyuta geçirilmesini sağlamak için olmazsa olmaz yerlerdir, şeklinde düşünülmelidir. Hatta okullar, bu düşünceden çok daha fazlasını karşılayan yerlerdir. Okulların gerekliliğini veya önemini tartışmak, geleceği inşa etmek görevini üstlenmeye aday olan bizler için çok mantıksız olacaktır. Asıl düşünülmesi ve tartışılması gereken, okullarda devlet kanalıyla gerçekleştirilen eğitimin ve öğretimin birbirinden tamamen farklı özelliklere sahip, ancak ortak sınıflarda eğitilmeye çalışan bireyler için gerçekleştirilen öğrenme ortamının bireylerdeki cevherleri ortaya çıkartabiliyor ve geliştirebiliyor durumda olup olmadığıdır.

Bu ülkede yaşayan ve belli bir noktaya gelmiş olan bizler, eğitim hayatımız boyunca hep belli kalıpları kuşaktan kuşağa aktarmak kolaylığının ürünleri olan metotlarla yetiştirildik. Öte yandan nasıl ki evrende var olan her şey sürekli bir değişim içerisinde ise insanlar da kaçınılmaz değişimin birer parçalarıydılar. Eğitim-öğretim ortamları bu değişimlerin paralelinde hazırlanmalıydı ama maalesef bu yapılamadı.  Okullarda devlet kanalıyla gerçekleştirilen eğitimde özgün fikirlerin yer alamamış olması, geleceğin inşa edildiği okul sıralarındaki öğrencilerin fabrikalarda belirlenen standartlar ile üretilen bir ürün misali yetiştirmesine neden oldu. Bu durum bireylerin en önemli özellikleri olan kendilerini gerçekleştirmek görevinin yerine getirilememesine sebep olmakla beraber, bireyleri bir üst basamağa geçecekleri eğitim düzeylerinde her şeyi sıfırdan alarak öğrenmeye çalışmak zorunda bıraktı. Ölçme ve değerlendirme, eğitim sistemimizde bir araç olmaktan çok amaç haline geldi. 

Öğretmenlerimin gözlerimin içine baktığını gördüğümde, içimdeki ışıkla gözlerinin kamaştığını düşündüm hep. Bana dönüp, “pencereyi aç ve gözlerindeki o ışıkla karanlıkları aydınlat!” demelerini bekledim. Çünkü çocukken öğrendiğim bir şey vardı: Karanlıkta hiçbir şey gözükmüyordu. Bense, hiçbir şey bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyor olduğumu bilmek, dünyada öğrenilmesi gereken o kadar çok şey var ki, dedirtiyordu bana. Her anahtar her kilitli kapıyı açmıyordu. Belki ben de uzaklarda bir yerlerde karanlıkta kalmış odaların kilitli kapıları için bir anahtardım. Çocukluğumdaki karanlık korkumdan olsa gerek, hiçbir yer karanlık kalmasın istiyordum. Ben, öğretmenlerimin gözlerinin içine baktığımda gözkapaklarını kapattıklarını gördüğüm her anda gözlerimdeki ışıkla yanan heyecanımın sönmesiyle hüsran yaşadım. Bir gün benim de bir çocuğum olursa, çocuğumun gözlerindeki ışığın da hüsranla söneceği ihtimalini düşünerek, onu gideceği okula üzülerek göndereceğim. Fakat, kendi çocuğumun gözlerinin içine baktığım her an, o masum gözlerinden parıl parıl yayılan o özel ışığın o gözlerden bütün dünyayı aydınlatması için çabalayacağım. Nihayetinde bir gün öğretmen olmayı başarırsam, her bir öğrencimin gözlerinin içine bu duygularla bakacağım. Çünkü her çocuk, karanlıktan korkar. Çünkü her çocuğun sadece onun aydınlatabileceği hayalleri vardır. 



Muhammet DURDU





15 Ekim 2012 Pazartesi

Öğretim Teknolojisi ve Tarihi

Öğretim Teknolojisi Nedir?


“Öğretim Teknolojisi” teriminin tanımını yapmadan            
önce bu iki kelimeyi anlamsal açıdan ayrı ayrı
incelemek faydalı olacaktır. “Öğretmek” bildirmek
ya da doğrudan bilgi vermek anlamına gelir ve bu
durumda “öğretim” kelimesini öğretme eylemi
olarak tanımlayabiliriz. “Teknoloji” kelimesini
değerlendirecek olursak, “techne” kökü, kökenbilimi
açısından Yunanca bir kelimedir ve “şey”leri işlevli
hale getirme sanatı ve zanaatı anlamına gelir.
“Teknoloji” ise, sanat ve zanaata sistematik
yaklaşımı ifade eden “technologia” kelimesinden
türer. Böylelikle, bu iki anlamı bir araya
getirdiğimizde “öğretim teknolojisi”nin, “herhangi
bir çeşit bilgiyi vermek için sanat ve zanaatta
sistematik yaklaşım” anlamı çıkmaktadır. Öğretim teknolojisi kavramı, süreç boyunca farklı anlamlara sahipolmuştur. 1970’lerde öğretim teknolojisi araç ve yöntem bileşenleri vurgulanarak tanımlanmıştır. Ayrıca, Öğretim Teknolojisi Komisyonu (Commission on Instructional Technology) 1970 yılında yaptığı tanımlama, belirli hedeflerin içerilmesi ve daha etkin öğretim sağlamakgibi birçok yeni vurguya sahiptir.  Başka birtanımda ise eğitim teknolojisi öğretim, öğrenim, gelişim ve yönetim teknolojilerini kapsadığından, öğretim teknolojisi, eğitim teknolojisinin bir altkümesi olarak tanımlanır. Aynı  şekilde, Molenda’nın 2004’teki eğitim teknolojisi
tanımlamasında, eğitim öğretimden daha geniş bir kavram olarak tanımlanır ve eğitim teknolojisi öğretim teknolojisinden daha büyük bir yapı olarak görülür.


ÖĞRETİM TEKNOLOJİSİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

1.) 1900'lerden Önceki Gelişimler
Alanı ve gelişimini anlayabilmek için, Saettler’in
çalışması referans alarak 1900’den önce öğretim
teknolojilerinin tarihsel gelişimini kuram, yöntem ve
alana etkisi başlıkları altında incelemek faydalı
olacaktır

Büyük Sofistler (The Elder Sophists) (M.Ö. 500-410) 
Kuram:  İnsanoğlu zekidir, ancak yine de sahip
olduğu gizli gücü göstermek için eğitime ihtiyaç
duyar.
Yöntem: Ders anlatma, grup tartışmaları, sorun
çözme, güzel konuşma sanatını öğretme (kuram ve
uygulama), yöntemlerin sistematik olduğunu
öğretme (hedef, ilerleme, vb.), öğretimde teknolojiyi
(techne) kullanma.

Socrates (M.Ö. 470-399) 
Kuram:  İnsanoğlunda ahlaki değerler için rehber
olan doğal bir erdem vardır. Bilgi doğuştan insanda
bulunur.
Yöntem: Sokratik öğretim metodu, sorgulama
yöntemi.

Pestalozzi (1746-1827)  
Kuram: Pestalozzi, öğretim metotları ile insan doğal
gelişimini birleştirmek istiyordu. Öğrenmede kişisel
ayrımların farkına vardı ve öğretim metotları ile
öğrencilerin ihtiyaçlarını karşılamayı önerdi.
Yöntem: “Aracısız ilk elden deneyim önemlidir” ve
“öğretim, basitten karmaşığa, zihnin doğal sürecini
takip etmelidir” varsayımından yola çıkılarak
yöntemler geliştirildi.

Froebel (1782-1852)
Kuram:  Froebel’in tüm eğitim görüşünün altında
yatan baskın düşünce, Tanrının sahip olduğu her
şeyin yapısal bütünlüğüdür.
Yöntem: İlk eğitimin anaokul sisteminin, oyunlar ve
şarkılar, tümce kuruluşu, yetenekler ve uğraştan
oluşması gerektiğini savunmaktadır.

Herbartian (1776-1841) 
Kuram:  Herbatian, Locke’ın “boş tablet” kuramını,
öğrenmenin çağdaş psikolojisi ile harmanladı. O,
öğrenme ve öğretimin sistematik psikolojisini
geliştirdi.
Yöntem: Dört basamaklı sistematik metodu
önermiştir; açıklık, çağrışım (ilişki), sistem, yöntem.

Aberald Okul ile Öğretim Metodu (1200’ler-
1300’ler) 
Kuram:  Okulda ders verme ve okulda eğitimi
savunan entelektüel akımdır. Diyalektik muhakeme            
üzerine vurgu yapmıştır ve Ortaçağ’a ait
tanrıbilimine (teoloji) uygulanmıştır.
Yöntem: Diyalektik muhakeme, sorgulamaya dayalı
öğretim.

Comenius (1592-1670) 
Kuram:  Eğitimin amacı, öğretim yöntemleri gibi
konularla ilgilenmiştir. Comenius’a göre eğitimin
hedefleri bilgi ve güzel ahlak sahibi olmak ve
dindarlıktır.
Yöntem: Ders konusu öğrencilerin durumuna,
seviyesine göre incelenmelidir. Öğretimde sıra (ard
arda gidiş) önemlidir, hiçbir  şey tam olarak
anlaşılana kadar ezberlenmemelidir. Öğrenme
duyular vasıtasıyla gerçekleşir. Öğretmen ders
içeriğini önce sözel olarak ifade eder, sonra
resimlerle (örneklerle) açıklar. Okullar gerçek ve
açıklayıcı materyal (gereçler) ile donatılmış, keyif
alınan (neşeli) yerler olmalıdır.

Lancaster (1778-1838) 
Kuram/Gelişim:  A.B.D.’de 1800 yılından önce,
ezberlemeye dayalı bireysel öğrenme
uygulanmaktaydı. Endüstriyel devrim çıraklık
sistemini etkilemesi nedeniyle Amerikan
şehirlerinde hızlı bir gelişim yaşanmıştır. Bu değişim
ise A.B.D.’de halka açık ücretsiz devlet okulları için
zemin hazırladı.  Lancaster’ın denetleyici öğretim
sistemi, öğrenci toplulukları ve eğitim araçlarından
(medya) istifade ettiğinden, düşük maliyeti
nedeniyle popülerlik kazanmıştır.
Yöntem: Öğretimin altı alanı; ezberleme ve alıştırma,
içerik, eğitimi izleme, sınıf kontrolü, sınav yapma,
yönetim. Öğrenciler, ders esnasında kâğıt ve
mürekkep yerine ince tabaka kum ve bir çubuk
kullanıyordu.

1900'lü yılların başlarında Okul Müzeleri tarafından bilgisayar destekli eğitim gerçekleştirildi.


.) 1900'lerden Sonraki Gelişimler



















1900’lerden sonra öğretim teknolojileri alanının  
tarihsel kronolojisini ise Reiser’in çalışmasını takip
ederek, akım, öğretim tasarımı, katkıda bulunanlar
ve katkılar başlıkları altında incelenebilir.

1960’lar
Akım: Televizyon kanalıyla Öğretim
Öğretim Tasarımı: Davranışçı hedefleri popüler hale
getirme. Öğrenme alanları, öğretim hadiseleri,
hiyerarşik analiz. İlk öğretim tasarım modelleri.
Katkıda Bulunanlar: Gagne, Gumpert (1967),
Taylor (1967), Federal İletişim Komisyonu, Richard
Atkinson, Patrick Suppes.
Katkılar:  Federal  İletişim Komisyonu, 242 adet
eğitim maksatlı TV kanalı kurdu. Ucuz, hızlı ve
etkin eğitim yayınları yapıldı. Bilgisayar Destekli
Öğretim (CAI) uygulamaları geliştirildi.

1970’ler 
Akım: Terminolojide değişim.
Öğretim Tasarımı: Farklı öğretim tasarım modelleri.
Katkıda Bulunanlar: Dick & Carey, Eğitimsel
İletişim ve Teknoloji Derneği.
Katkılar: Görsel-işitsel öğretim terimi yerine, eğitim
teknolojisi ve öğretim teknolojisi terimleri kullanıldı.
Bilgisayar Destekli Öğretim (CAI) sistemlerinin
gelişimi sağlandı.

1980’ler 
Akım: Bilgisayarlar.
Öğretim Tasarımı: İşte ve endüstride öğretim
tasarım süreci. Kavramsal (bilişsel) psikoloji
ilkelerine ilgi (merak) .
Katkıda Bulunanlar: Clark, Schramm, Kozma.
Katkılar:  Medya ile ilgili karşılaştırma çalışmaları
yapıldı. Performans Teknolojisi hareketi gündeme geldi.
İş performansı, iş ürünlerinin öğretim tasarımı
üzerine etkisi arttı.

Ek Notlar: Bilgisayarlara ilgi vardı; ancak,
bilgisayarların öğretim üzerine etkisi asgariydi.
Öğretmenler, eğitimde bilgisayarların kullanımının
çok az ya da hiç faydası olmadığı görüşündeydiler.

1995 
Akım: İnternet.
Öğretim Tasarımı: Performans (verim) teknolojisi
hareketi, bilgi yönetimi, yapılandırmacı öğrenme
kuramı (constructivism) ve hızlı prototiplendirmenin
(ilk örneği yaratma) öğretim tasarımı üzerinde büyük
etkisi vardır.
Katkıda Bulunanlar: Carr, Dean, Dick.
Katkılar:  İnternet daha geniş bir alanda kullanıldı.
Uzaktan (yaygın) eğitim popülerleşti.
Ek Notlar:  Bilgisayarlara kolay erişim, düşük
maliyetli öğretim sunma metodu, arttırılmış
etkileşim ve bilgisayar teknolojisindeki ilerlemeler,
bu yeni medyanin temel özellikleridir.