Richard E. Mayer'in Çoklu Ortam Tasarım İlkeleri
Bir önceki yazımda Mayer'in çoklu ortam tasarım ilkelerini sizlerle paylaşmıştım ama bu ilkelerle ilgili olarak detaylı bilgiler vermemiştim. Bu yazımda çoklu ortam tasarım ilkelerine detaylı olarak değineceğim. Öncelikle Richard E. Mayer deyince akla gelen çoklu ortam tasarım ilkelerine maddeler halinde tekrar bakalım:
1.) Çoklu ortam ilkesi (Multimedia principle)
1.) Çoklu ortam ilkesi (Multimedia principle)
2.) Uzamsal yakınlık ilkesi (Spatial contiguity principle)
3.) Zamansal yakınlık ilkesi (temporal contiguity principle)
4.) Tutarlılık ilkesi (coherence principle)
5.) Duyu biçimi, modelleme ilkesi (modality principle)
6.) Gereksizlik ilkesi (redundancy principle)
6.) Gereksizlik ilkesi (redundancy principle)
7.) Bireyselleştirme ilkesi (personalization principle)
8.) İşaretleme, dikkat çekme ilkesi (signalig principle)
9.) Parçalara bölme, kullanıcı odaklılık ilkesi (segmenting principle)
10.) Ön alıştırma ilkesi (pre-training principle)
11.) Görüntü ilkesi (image principle)
12.) Ses ilkesi (voice principle)
Yukarıda maddeler halinde yazan ilkeler, çoklu ortam tasarımlarında bulunması gereken özelliklerin nasıl bir şekilde bulunması gerektiğini ifade eden ilkeler... Elbette ana dili İngilizce olarak yazılmış olan bu ilkeler, Türkçe çeviri yapılırken bir takım değişikliklere maruz kalmış... Hatta ben de bir önceki yazımda söz konusu ilkeleri farklı bir biçimde yazmıştım. Yukarıda yazılı olan ilkelerin de gerçekten doğru bir biçimde ifade edilmiş olduğundan hala şüphe duyabilirsiniz. Çünkü kritik çeviri hataları, bu ilkelerin anlaşılması ve dolayısıyla da doğru şekilde ifade edilmesini engellemiştir. Tabii bu değişiklikler bazı ilkelerde anlam kaybı yaşanmasına da sebep olmuştur. Özellikle yukarıda yedinci ilkeden sonraki ilkeler, daha sonra ortaya atılmış olan ve diğer ilkelerle belirtilmemiş olan önemli noktaların ifade edilebilmesi için düşünülmüştü. Bu ilkelerden, on birinci ilkeye baktığımızda -görüntü, imaj (image)- bu ilkede bir görüntü kelimesinden söz edildiğini görüyoruz. Pekiyi bu "görüntü" yani İngilizce "image" kelimesi tam olarak neyi ifade ediyor?.. Dilerseniz bu maddeye orijinal dili ile bakalım:
NOT: On birinci ilke haricindeki ilkeler, yukarıda belirtilen sıralamaya göre açıkladım. On birinci ilke, yapılan yanlış çeviriler sebebiyle yanlış açıklandığı ve dolayısıyla karıştırıldığı için öncelikle on birinci ilkeyi açıklamayı uygun buldum.
11.) Image Principle – People do not necessarily learn better from a multimedia lesson when the speaker’s image is added to the screen
Evet, on birinci maddenin orijinal dili ile belirtilmiş hali bu şekilde... Bu madde üzerinde niçin durdum, onu belirteyim, ardından da yukarıda İngilizce olarak yazılmış olan ilkeyi Türkçeye çevireyim. Image, yani görüntü ilkesi Türkçe olarak açıklanırken kritik hatalar yapıldığını fark ettim. Zira bu hataya akademisyenlerin dahi düştüğünü gördüm. Zira görüntü (image) ilkesini açıklarlarken, keskin bir çizgi çiziyorlardı. Ya konuşmacının görüntüsünün ekranda olması daha iyi bir öğrenme sağlar diye ifade ediyorlardı; ya da konuşmacının görüntüsünün ekranda olması daha iyi bir öğrenme sağlamaz şeklinde olumsuz bir bakış açıları vardı. Ancak görüntü (image) ilkesine İngilizce olarak bakıldığında, "people do not necessarily learn better from a multimedia lesson when the speaker's image is added to the screen." şeklinde bir açıklama yapıldığı görülüyor. Bu açıklamada deniyor ki, bir çoklu ortam dersinde konuşmacının, yani dersi gerçekleştiren öğreticinin görüntüsünün ekranda olması, öğrenenler için ille de daha iyi bir öğrenme gerçekleştirecek diye bir kaide yoktur. Yani, çoklu ortam dersinde dersi anlatan öğreticinin görüntüsünün ekranda olması, mutlaka daha iyi öğrenmeler sağlar şeklindeki bir bakış açısı yanlıştır. Fakat burada açık bir kapı vardır, yani görüntünün olması bazı durumlarda ve bazı insanlar için daha iyi bir öğrenme gerçekleşmesini sağlayabilir. Ancak mutlak bir durum söz konusu değildir. Bu ilkedeki kavram yanılgısını inşaallah çözebilmişimdir, diye düşünerek diğer ilkelere geçiyorum.
Yukarıda maddeler halinde yazan ilkeler, çoklu ortam tasarımlarında bulunması gereken özelliklerin nasıl bir şekilde bulunması gerektiğini ifade eden ilkeler... Elbette ana dili İngilizce olarak yazılmış olan bu ilkeler, Türkçe çeviri yapılırken bir takım değişikliklere maruz kalmış... Hatta ben de bir önceki yazımda söz konusu ilkeleri farklı bir biçimde yazmıştım. Yukarıda yazılı olan ilkelerin de gerçekten doğru bir biçimde ifade edilmiş olduğundan hala şüphe duyabilirsiniz. Çünkü kritik çeviri hataları, bu ilkelerin anlaşılması ve dolayısıyla da doğru şekilde ifade edilmesini engellemiştir. Tabii bu değişiklikler bazı ilkelerde anlam kaybı yaşanmasına da sebep olmuştur. Özellikle yukarıda yedinci ilkeden sonraki ilkeler, daha sonra ortaya atılmış olan ve diğer ilkelerle belirtilmemiş olan önemli noktaların ifade edilebilmesi için düşünülmüştü. Bu ilkelerden, on birinci ilkeye baktığımızda -görüntü, imaj (image)- bu ilkede bir görüntü kelimesinden söz edildiğini görüyoruz. Pekiyi bu "görüntü" yani İngilizce "image" kelimesi tam olarak neyi ifade ediyor?.. Dilerseniz bu maddeye orijinal dili ile bakalım:
NOT: On birinci ilke haricindeki ilkeler, yukarıda belirtilen sıralamaya göre açıkladım. On birinci ilke, yapılan yanlış çeviriler sebebiyle yanlış açıklandığı ve dolayısıyla karıştırıldığı için öncelikle on birinci ilkeyi açıklamayı uygun buldum.
11.) Image Principle – People do not necessarily learn better from a multimedia lesson when the speaker’s image is added to the screen
Evet, on birinci maddenin orijinal dili ile belirtilmiş hali bu şekilde... Bu madde üzerinde niçin durdum, onu belirteyim, ardından da yukarıda İngilizce olarak yazılmış olan ilkeyi Türkçeye çevireyim. Image, yani görüntü ilkesi Türkçe olarak açıklanırken kritik hatalar yapıldığını fark ettim. Zira bu hataya akademisyenlerin dahi düştüğünü gördüm. Zira görüntü (image) ilkesini açıklarlarken, keskin bir çizgi çiziyorlardı. Ya konuşmacının görüntüsünün ekranda olması daha iyi bir öğrenme sağlar diye ifade ediyorlardı; ya da konuşmacının görüntüsünün ekranda olması daha iyi bir öğrenme sağlamaz şeklinde olumsuz bir bakış açıları vardı. Ancak görüntü (image) ilkesine İngilizce olarak bakıldığında, "people do not necessarily learn better from a multimedia lesson when the speaker's image is added to the screen." şeklinde bir açıklama yapıldığı görülüyor. Bu açıklamada deniyor ki, bir çoklu ortam dersinde konuşmacının, yani dersi gerçekleştiren öğreticinin görüntüsünün ekranda olması, öğrenenler için ille de daha iyi bir öğrenme gerçekleştirecek diye bir kaide yoktur. Yani, çoklu ortam dersinde dersi anlatan öğreticinin görüntüsünün ekranda olması, mutlaka daha iyi öğrenmeler sağlar şeklindeki bir bakış açısı yanlıştır. Fakat burada açık bir kapı vardır, yani görüntünün olması bazı durumlarda ve bazı insanlar için daha iyi bir öğrenme gerçekleşmesini sağlayabilir. Ancak mutlak bir durum söz konusu değildir. Bu ilkedeki kavram yanılgısını inşaallah çözebilmişimdir, diye düşünerek diğer ilkelere geçiyorum.
NOT: Çoklu ortam tasarım ilkelerinin açıklamalarını yaparken daha önce yapılmış olan İngilizce açıklamalarını kullanacağım ve yapabildiğimce çevirilerini yaparak, daha iyi anlaşılabilmesi için örneklendirmeye de çalışarak açıklayacağım.
1.) Multimedia Principle – People learn better from words and pictures than from words alone
Birinci maddemiz, en kolay çoklu ortam tasarım ilkesi... Bu ilke ile Richard E. Mayer'in ifade ettiği şey, metinlerle birilikte resimler yer verilmesinin, sadece metinlere yer verilmesine göre daha iyi bir öğrenme sağlıyor olmasıdır. Yani siz okuduğunuz tekdüze bir metinden bir şeyler anlamaya çalıştığınızda zorlanabilirsiniz, fakat o metinlerin içerisinde anlatılan konulara örnek olacak resimlere yer verilirse, daha iyi anlayabilirsiniz.
Birinci maddemiz, en kolay çoklu ortam tasarım ilkesi... Bu ilke ile Richard E. Mayer'in ifade ettiği şey, metinlerle birilikte resimler yer verilmesinin, sadece metinlere yer verilmesine göre daha iyi bir öğrenme sağlıyor olmasıdır. Yani siz okuduğunuz tekdüze bir metinden bir şeyler anlamaya çalıştığınızda zorlanabilirsiniz, fakat o metinlerin içerisinde anlatılan konulara örnek olacak resimlere yer verilirse, daha iyi anlayabilirsiniz.
2.) Spatial Contiguity Principle – People learn better when corresponding words and pictures are presented near rather than far from each other on the page or screen
Richard E. Mayer'in bu ilkede ifade etmeye çalıştığı şeyse, kısaca mesafeler diyebiliriz. Yani bir sayfada veya ekranda birbirini anlamca karşılayacak nitelikte olan kelimelerin ve resimlerin birbiriyle yakın olarak sunulmasının o ekranı veya sayfayı takip ederek bir şeyler öğrenmeye çalışan insanlar için daha iyi bir öğrenme sağladığıdır. Örneğin, bir kitabı okurken içerisinde Paris ve Eyfel Kulesi geçiyorsa ve söz konusu kitabın ilgili sayfasında Paris ve Eyfel Kulesi ile ilgili bir takım betimlemeler yapılıyorsa, yapılan bu betimlemelerin hemen kenarında, yani yakınında bir Eyfel Kulesi resmine yer verilmesi, kitabı okuyan biri için daha iyi bir öğrenme sağlar. Tabii amaç öğrenmekse... Özellikle romanlarda yazarlar okuyucunun aklında bunların canlandırılmasını isterler. Zira bu romanlarda yazarların amacı öğretmek değil; sürüklemektir. Zaten çoklu ortam tasarım ilkelerini anlamak için aslında bu örnek de gayet iyi bir örnek oldu. Çünkü çoklu ortam tasarım ilkeleri, içeriklerden, kaynaklardan daha iyi bir öğrenmenin nasıl sağlanabileceği üzerinde araştırma yapılarak oluşturuldu.
3.) Temporal Contiguity Principle – People learn better when corresponding words and pictures are presented simultaneously rather than successively
İkinci ilkeyi anladıysanız, "temporal contiguity principle" diye ifade edilen ilkeyi de çok iyi anlayacaksınız demektir. Zira "spatial conguity principle" ilkesini açıklarken birbirine karşılık gelen metinler ve resimlerin öğrenmeyi destekleyici nitelikte olduğundan bahsetmiştik. İşte bu ilkede de ifade edilen şey, birbirine karşılık gelen metinlerin ve resimlerin "simultaneously" yani aynı anda verilmesinin, "successively" yani birbirini takip edecek şekilde verilmesinden daha iyi bir öğrenme sağlayacak nitelikte olmasıdır. İkinci maddede verdiğimiz bir kitabın sayfası örneğini bu ilke için de verelim. Düşünün ki, Fransa ve Eyfel Kulesi'ni anlatan bir sayfa okuyorsunuz. Sayfayı okurken, Eyfel Kulesi ile ilgili bilgileri okudunuz, diğer sayfaya geçtiniz ve bir Eyfel Kulesi gördünüz. Bir önceki sayfada Eyfel Kulesi ile ilgili olarak okuduklarınızdan aklınızda birçok bilgi silinmiş olabilir. Ancak silinmemiş de olabilir. Fakat şöyle düşünün, şayet bir sonraki sayfada gördüğünüz Eyfel Kulesi resmini bir önceki sayfada tam da Eyfel Kulesi ile ilgili bir takım bilgiler okurken görmüş olsaydınız, daha iyi olmaz mıydı? Yani daha iyi öğrenmez miydiniz? Sanırım detayları daha iyi yakalayabilir, okuduklarınızdan aklınızda kalanların sayısı da daha fazla olabilirdi. Tabii diyecekseniz, "ya hu Eyfel Kulesi'ni niye örnek veriyorsun?". Evet, sanırım merak ettiğim bir yer... Ama tabii Erzurum'daki Ulu Camii'yi, Çifte Minareli Medrese'yi, Aziziye Tabyaları'nı da düşünebiliriz. Bu tarihi yerleri anlatan kitaplarda o yerlerle ilgili açıklamaların ve resimlerin aynı sayfalarda veya aynı ekranlarda bulunması, sizin bu yerlerin anlam ve önemini anlamanız için daha iyi olabilir. İşte "temporal contiguity principle" ilkesi bunu ifade etmektedir.
4.) Coherence Principle – People learn better when extraneous words, pictures and sounds are excluded rather than included
Bu ilkede de ifade edilen şeyi anlamak aslında tek kelimeyi bilmekle gerçekleşebilir. "extraneous" kelimesi, dışsal, dahil olmayan, fazladan bulunan gibi anlamları ifade etmektedir. "excluded" ise, hariç tutmak, dışarıya atmak anlamlarına gelir. "included" ise, dahil etmek, katmak manasındadır. Bu bilgiler ışığında, ilgili maddeye baktığımızda, anlatılan konuyla ilgisi bulunmayan kelimelerin, resimlerin ve seslerin daha iyi bir öğrenme sağlanmasını engelleyebilecek bir nitelik taşıdığının ifade edildiğini görürüz. Çünkü daha iyi bir öğrenme sağlanabilmesi için, birbiriyle bağlantılı, yani birbirini destekleyen ve anlatılan konunun dışında olmayan resimlerin, kelimelerin ve seslerin kullanılması daha iyi bir öğrenmeyi sağlayabilir. Dolayısıyla daha iyi bir öğrenme için konuya dair dışsal unsurların hariç tutulması gerekmektedir.
Bu ilkede de ifade edilen şeyi anlamak aslında tek kelimeyi bilmekle gerçekleşebilir. "extraneous" kelimesi, dışsal, dahil olmayan, fazladan bulunan gibi anlamları ifade etmektedir. "excluded" ise, hariç tutmak, dışarıya atmak anlamlarına gelir. "included" ise, dahil etmek, katmak manasındadır. Bu bilgiler ışığında, ilgili maddeye baktığımızda, anlatılan konuyla ilgisi bulunmayan kelimelerin, resimlerin ve seslerin daha iyi bir öğrenme sağlanmasını engelleyebilecek bir nitelik taşıdığının ifade edildiğini görürüz. Çünkü daha iyi bir öğrenme sağlanabilmesi için, birbiriyle bağlantılı, yani birbirini destekleyen ve anlatılan konunun dışında olmayan resimlerin, kelimelerin ve seslerin kullanılması daha iyi bir öğrenmeyi sağlayabilir. Dolayısıyla daha iyi bir öğrenme için konuya dair dışsal unsurların hariç tutulması gerekmektedir.
5.) Modality Principle – People learn better from graphics and narrations than from animation and on-screen text
Bu ilkede ifade edilen şey, zihinsel modelleme şeklinde bir açıklama diye düşünebiliriz. Modelleme ama nasıl bir modelleme, işte bu ilkenin anlamı da burada yatıyor. "modality principle" ilkesinde zihinsel modelleme oluşturulabilmesinde bahsediliyor diye düşünüyorum. Zira ilkeyi çevirdiğimizde, "graphics and narrations" yani çeşitli resimlerle o resimlere dair yapılan anlatımlar ve "animation and on-screen text" yani animasyon, yani hareketli görseller ve dahi sesler ve ekran üzerinde görüntülenen metinler diye bir açıklama yapıldığını görüyoruz. Bir animasyon içerisinde ses de olabilir, görsel de olabilir, bu görseller hareketli de olabilir, hatta tüm bunlara ek olarak bir anlatım da yapılmış olabilir. Sadece animasyona bakıldığında, aslında ilk dört oklu ortam tasarım ilkesini taşıyor nitelikte olduğu söylenebilir. Bunun üzerine siz tutup bir de aynı ekrana açıklamalı metinler koyarsanız, işte bu durum zihinsel modelleme oluşturulmasına engel olur, yani daha iyi bir öğrenme sağlayayım diye düşünürken buna engel olunmuş olur.
6.) Redundancy Principle – People learn better from graphics and narration than from graphics, narration and on-screen text.
"Redundancy" kelimesi, fazlalık, gereksizlik gibi manalara geliyor. "Redundancy principle" ilkesi ile "modality principle" ilkesinin karıştırıldığını da fark etmiştim. Bu iki ilke arasındaki fark, "modality principle" ilkesindeki "animation" yani animasyon ifadesi ile, "redundancy principle" ilkesindeki "redundancy" yani fazlalık, yani gereksizlik ifadesini görebilmekle anlaşılabilir. Yani bu ilkede Mayer, doğrudan gereksizlik vurgusu yapmıştır. Siz bir ekranda hem çeşitli resimlere hem bu resimlere karşılık gelecek bir anlatıma hem de aynı ekranda metinlere yer verirseniz, bu ekranda yer vermiş olduğunuz şeylerden biri gereksiz olmuş olur. Zaten akla yatan, yani mantıklı olan da gereksiz olduğu düşüncesidir. Pekiyi gereksiz olan nedir? İşte gereksiz olan da ekranda yer verilen metinler, yazılardır. Sadece resimler ve anlatım olması, daha iyi bir öğrenme sağlamış olacaktır.
7.) Personalization Principle – People learn better from multimedia lessons when words are in conversational style rather than formal style
Resmi bir yazınla mı daha iyi öğrenirsiniz yoksa konuşma ağzıyla yapılmış olan bir konuşmayla mı? Bilimsel konuşmalar, birçok insanın canının sıkılmasına sebep olur. Dikkat dağılır ve konuşmacının anlattıkları bir kulaktan girer diğerinden çıkar. Bir Fizik Dersi... Newton'un hareket kanunlarını anlatan hoca, kitaba bağlı olarak ilerliyor ve hiçbir öğretim ilkesini hesaba katmıyor. Öğrencinin seviyesine konuyu indiremiyor ve konuşma biçimi olabildiğince resmi... İşte böyle derslerde öğrenciler öğrenmekte sorun yaşayabilir. Bunu bir çoklu ortam dersi olarak düşündüğümüzde, yapılan anlatımının günlük konuşma diliyle yapılması ve resmi dilden uzak durulması, daha iyi bir öğrenme sağlayacaktır diyebiliriz.
8.) Signaling Principle – People learn better when cues that highlight the organization of the essential material are added
Bir materyal, bir kaynak, bir içerikle ilgili olan kavramların ana ipuçları ve bu kavramlarla ilgili olarak bulunan bilgilerin de bir yapısı vardır. Bu yapıya dair bilgilerin organize edilerek, ana materyal, kaynak, içerikle ilgili olan her kavramın bu organizasyon yapısıyla sunulduğu durumlarda insanlar daha iyi öğrenirler. Çünkü böyle bir durumda konu insanların dikkatini çekecek nitelikte olabilecektir.
9.) Segmenting Principle – People learn better from a multimedia lesson is presented in user-paced segments rather than as a continuous unit
Bir çoklu ortam dersi kullanıcıların kapasitesini, performansını ve potansiyelini dikkate almayarak sunulursa, yani "continous unit" sürekli akan bir ünite halindeyse, böyle bir çoklu ortam dersi kullanıcıların dersi takip edememesine sebep olabilecektir. Oysa aynı çoklu ortam dersi, kullanıcıların performansını dikkate alarak sunulursa, kullanıcılar bu dersi daha iyi takip edebilecek ve daha iyi öğrenme sağlanabilecektir.
10.) Pre-training Principle – People learn better from a multimedia lesson when they know the names and characteristics of the main concepts
"Pre-training" ifadesi, yapılan ön alıştırmaları ifade ediyor. Yani insanların çoklu ortam derslerine ana kavramların isimlerini ve yapılarını bilerek girdikleri zaman daha iyi öğrenebilmektedirler.
7.) Personalization Principle – People learn better from multimedia lessons when words are in conversational style rather than formal style
Resmi bir yazınla mı daha iyi öğrenirsiniz yoksa konuşma ağzıyla yapılmış olan bir konuşmayla mı? Bilimsel konuşmalar, birçok insanın canının sıkılmasına sebep olur. Dikkat dağılır ve konuşmacının anlattıkları bir kulaktan girer diğerinden çıkar. Bir Fizik Dersi... Newton'un hareket kanunlarını anlatan hoca, kitaba bağlı olarak ilerliyor ve hiçbir öğretim ilkesini hesaba katmıyor. Öğrencinin seviyesine konuyu indiremiyor ve konuşma biçimi olabildiğince resmi... İşte böyle derslerde öğrenciler öğrenmekte sorun yaşayabilir. Bunu bir çoklu ortam dersi olarak düşündüğümüzde, yapılan anlatımının günlük konuşma diliyle yapılması ve resmi dilden uzak durulması, daha iyi bir öğrenme sağlayacaktır diyebiliriz.
8.) Signaling Principle – People learn better when cues that highlight the organization of the essential material are added
Bir materyal, bir kaynak, bir içerikle ilgili olan kavramların ana ipuçları ve bu kavramlarla ilgili olarak bulunan bilgilerin de bir yapısı vardır. Bu yapıya dair bilgilerin organize edilerek, ana materyal, kaynak, içerikle ilgili olan her kavramın bu organizasyon yapısıyla sunulduğu durumlarda insanlar daha iyi öğrenirler. Çünkü böyle bir durumda konu insanların dikkatini çekecek nitelikte olabilecektir.
9.) Segmenting Principle – People learn better from a multimedia lesson is presented in user-paced segments rather than as a continuous unit
Bir çoklu ortam dersi kullanıcıların kapasitesini, performansını ve potansiyelini dikkate almayarak sunulursa, yani "continous unit" sürekli akan bir ünite halindeyse, böyle bir çoklu ortam dersi kullanıcıların dersi takip edememesine sebep olabilecektir. Oysa aynı çoklu ortam dersi, kullanıcıların performansını dikkate alarak sunulursa, kullanıcılar bu dersi daha iyi takip edebilecek ve daha iyi öğrenme sağlanabilecektir.
10.) Pre-training Principle – People learn better from a multimedia lesson when they know the names and characteristics of the main concepts
"Pre-training" ifadesi, yapılan ön alıştırmaları ifade ediyor. Yani insanların çoklu ortam derslerine ana kavramların isimlerini ve yapılarını bilerek girdikleri zaman daha iyi öğrenebilmektedirler.
12.) Voice Principle – People learn better when the narration in multimedia lessons is spoken in a friendly human voice rather than a machine voice
"Voice principle" şeklinde ifade edilen ilkede anlatılmak istenen, ses tonu faktörünün öğrenme üzerindeki etkisidir. Yani insanlar çoklu ortam derslerindeki anlatımlarda sevimli, arkadaş canlısı bir ses olursa, bu sesin olduğu çoklu ortam dersinde bir makine sesi gibi anlatım yapılan bir derse göre daha iyi öğrenirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder